Senin İcin Bir Dunya
  Nur Muhammed...(Alim Çocuk)
 
Tarih 20 Nisan 571. Pazar gününü Pazartesi’ye bağlayan gecenin seher vaktiydi. Mekke sokaklarında ılık bir rüzgâr esiyordu. Gökyüzü her zamankinden berraktı. Yıldızlar daha parlak gülümsüyorlardı. Yeryüzü ise her zamankinden daha sâkindi. Daha sessizdi. Sanki kâinat bir şey bekliyordu.
Mekke şehri uyuyordu. Sâdece bir evde telâş ve canlılık vardı. Burada, gencecik bir hanım doğum sancıları çekiyordu. Duldu. Kocasını hamileliğinin ilk aylarında kaybetmişti. Bu şerefli kadın Hazret-i Âmine idi. Doğum sırasında yanında üç hanım vardı. Bunlardan biri Şifa Hatun, diğeri Fatıma Hatun, üçüncüsü ise Ümmü Eymen’di. Doğacak nur topuna dadılık edeceklerdi. Üçü de Hazret-i Âmine’nin etrafında dört dönüyorlardı.
Âmine’nin alnında ışıltılı bir nur parlıyordu. Öyle parlaktı ki, güneşe aya ve diğer kandillere gerek kalmıyordu. Odanın içi mis gibi kokuyordu. Hiç kimse bu kokunun nereden ve niçin geldiğinin farkında değildi. Güneş doğmaya yakındı. Her tarafı sessizlik kaplamıştı. Sanki her şey durmuştu. Bütün varlıklar, olacakları görmek ve işitmek istiyorlardı. Sanki hepsi birer göz ve kulak kesilmişti. 
İşte o anda eşsiz bir olay meydana geldi. İnsanlığın Efendisi Peygamberimiz Hazret-i Muhammed dünyaya gözlerini açtı. Bir anda parlak bir nur dünyamızı kapladı. Yeni doğmuş nur topunun yüzü pırıl pırıldı. Şimdiye kadar böylesi görülmemişti. Bakışlarında derin anlamlar yatıyordu. Dudaklarında ise tatlı bir tebessüm vardı. Tam o sırada annelerin en bahtiyarı Hazret-i Âmine bir ses işitti. Nereden geldiğini bilmediği bir ses, “Sen insanların en hayırlısını ve bu ümmetin Efendisini dünyaya getirdin!” diyordu.
O sıralarda o toplulukta yerleşmiş bir âdet vardı. Gece doğan çocuğun üzerine büyük bir tencere ve kazan kapatılırdı. _ tâ güneş doğana kadar. Hizmet eden kadınlar da nur topu çocuğun üzerine bir kazan kapattılar. Kazanın kapanması ile “şırak” diye bir sesin duyulması bir oldu.
Bir de ne görsünler? Dünyanın en güzel çocuğunun üzerine kapatılan kazan bir tarafa yuvarlanıvermişti. Hem de tam ortasından iki parçaya ayrılmış bir halde. Herkes şaşırmıştı. Yahudilerden bir çok bilgin vardı. Bunlar yanlarındaki kitaplardan Peygamberimizin sıfatlarını öğrenmişlerdi. Hicret edeceği yeride biliyorlardı. 
Peygamberimizin dünyaya geldiği gece bir yıldız doğdu. Yahudi bilginleri, “Bu gece Ahmed dünyaya gelmiştir” dediler. Peygamber Efendimizin bir adı da Ahmed’di.
Mekke’de ticâretle uğraşan bir Yahudi vardı. Peygamberimizin dünyaya geldiği gecenin sabahıydı. Kureyş ileri gelenlerinin yanına vardı. Soluk soluğa kalmıştı. Onlara, “Bu gece sizden birinin çocuğu doğdu mu? diye sordu.
Kureyş ileri gelenleri, “Bilmiyoruz” dediler.
Yahudi’nin telâşına hiddet de katıldı. Şöyle konuştu: “Vallahi, sizin bu vurdumduymazlığınıza şaştım. Beni iyice dinleyin. Bu gece bu ümmetin son Peygamberi Ahmed doğdu. Onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan bir ben var!” Herkes telâşlı telâşlı evine vardı. Sorup soruşturdular. Abdülmuttalib’in oğlu Abdullah’ın hanımı Âmine’den Peygamberimizin dünyaya geldiğini öğrendiler. Gelip Yahudi’ye haber verdiler.
Yahudi, “Beni ona götürün” dedi. 
Alıp Peygamberimizin yanına götürdüler. Peygamberimizin sırtındaki beni görünce birden fenâlaştı. Kendine gelince, “Ne oldu sana?” diye sordular.
Şu cevabı verdi: “Artık İsrailoğulları’ndan peygamberlik gitti. Ellerinden kitapta gitti. Araplar peygamberlikle saadete ereceklerdir.” 

Nur Peygamberimizin doğumu ancak böyle güzel anlatılabilirdi...
 
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol